"Her insanın bir diğeri için engin bir muamma oluşu, üzerine kafa
yorulması gereken şaşırtıcı bir gerçektir."
Charles Dickens
Charles Dickens. Klasik edebiyatın, tesadüfleri en çok seven yazarı. Edebiyat dünyasına paha biçilemez eserler armağan eden Dickens, özgün karakterleri ve mizahi dehasıyla unutulmaz bir yere sahiptir. Her yapıtında okuyucuları ile kendi yaşamından, hayatını sürdürdüğü dönemden ve şahit olduğu toplumdan izler paylaşmış olan İngiliz yazarın kalemiyle mühürlediği İki Şehrin Hikayesi, en büyük tarihi romanlardan biridir. Tarihe damga vuran ve onu tamamıyla başka bir boyuta taşıyan Fransız Devrimi, bu romanın konusudur. Aydınlık bir maske takan, karanlık umut döneminin birçok yüzü, Dickens'ın kurgusu ile canlı bir vaziyette okuyucuyu selamlamaktadır. Bir devrimin etrafında süslenen olay örgüsünü özetlemek adına eserden bir cümleyi yakalamak yerinde bir eylem olacaktır;
"İnsanlar bu dağılmış halleriyle bile kıstırıldıkları köşeden kurtulmak gibi korkunç bir ümit taşıyorlardı içlerinde."
Yıllarca hapis yatan Doktor Manette ve kızının özlem dolu kavuşması ile başlayan bu romandaki bütün karakterleri tek bir çizgide toplayan, yüreklerinde taşıdıkları ümitti. İyi ya da kötü, özverili ya da hırslı, her karakter farklı bir şey için bir ümit arayışındaydı. Dickens'ın en masum özelliklerle boyadığı doktorun kızı olan Lucie ile talihsizlikler ile taçlandırdığı Charles, anlatılan dönemin siyah ve beyaz olan her iki tarafı ile yüzleşmek, mücadele etmek ve kabul etmek zorunda kalmaktadır.
Fransa'da ve İngiltere'de geçen bu
hikayede insanları dağılmış hale getiren şeyin, yaşadıkları haksızlıklar ve
"insan" olarak, unvanı olan "insanlar" tarafından aşağılanmaları
olduğunu söylemek mümkündür. Lucie ile hayatını birleştiren Charles ise bu
unvan sahiplerinden birinin kanını taşımaktadır, masumiyetini lekeleyen tek
günahı budur. Devrimin her yönünün bir somutluk kazandığı bu romandaki Defarge
çifti, cumhuriyete ya da kitapta denildiği üzere giyotine duyulan sadakatin iki
ayrı bakış açısının temsilidir. Şarapçı ve Doktor Manette ile bir bağı olan
Mösyö Defarge, vahşiliğini daha ılımlı yaşayan, bir adalete inanan biriyken,
neredeyse bütün hikaye boyunca bu büyük devrimi ördüğü örgüye sığdıran Madam
Defarge ise bu devrimin kanlı ruhlarından biridir. Yok sayılmanın, suistimal
edilmenin doğurduğu öfke, halkın neredeyse tamamını ele geçiren bir kara bulut
gibi ülkenin tepesinde dolanmaktaydı. Bu bulutu takip edenler ve bu bulutun
yakıcı yağmuruna yakalananlar arasında yaşanan vahşilik, devrimin tohumlarını
kan ile sulamaktadır. Doktorun ve kızının kavuşmasını sağlayan, Defargeler ile
bu nedenden dolayı bir geçmişi olan Mr. Lorry ve romanın belki de en fedakar karakteri
Sydney Carton ise insanların içinde taşıdığı o korkunç ümide ayrı ayrı hayat
veren eşsiz temsillerdir.
"İntikam ve misilleme uzun zaman ister."
Madam Defarge'nin dile getirdiği bu söz,
devrimin öncesini ve sonrasını anlatan niteliktedir. Halkın intikam almakta
haklı, yeterli gerekçesi vardır fakat bu intikamın hırsı, elde edilen
özgürlüğün hikayenin ilk bölümlerinde olan şarap şelalesine kapılıp,
lekelenmesine sebep olmaktadır. Ve buradaki şarap, intikamın gölgesinde akan
kanlardan başka bir şey değildir.
Edebiyatta belki de Fransız İhtilali'ni böylesine karanlık tarafıyla, dürüstçe anlatan tek roman Dickens'ın İki Şehrin Hikayesi olabilir. Devrimin doğduğu Fransa, karanlığın en koyusuna sahipken çevresindeki ülkelerden olan İngiltere ise bu karanlık gökyüzünden sızan ince aydınlık ile sakin bir hayatla varlığına devam etmekteydi.
Charles Dickens, bazı karakterlerini bu siyahlığa hapis ederken, bazılarına ikisini de tattırmış ve bazılarını rahat bir soluk alabileceği gün ışığıyla ödüllendirmiştir. Dickens'ın kalemi, bu eserde toplumu bireyin hayatına sığdırmayı başarmıştır.
Zamanların en iyisi, zamanların en
kötüsü bu kitapta yaşamaktadır.
ŞMÜ